Kanal D'nin sevilen dizisi Camdaki Kız oyuncularından Feri Baycu Güler, dizide canlandırdığı karakterden, dizinin kadrosuna dahil olma serüvenine kadar bir çok ayrıntıyı samimiyetle paylaştı. Camdaki Kız'da Döndü karakterini canlandıran Güler, Camdaki Kız dizisinin başarısındaki sırrı açıkladı. İşte detaylar.
Camdaki Kız'ın Döndü'sü, Feri Baycu Güler'in röportajından özel kareler!
Merhaba, oyunculukla tanışmam aslında çok eskiye dayanıyor. 12 yaşımdan beri amatör olarak tiyatroda oynuyordum. Lise son sınıfta yine böyle bir oyunda oynarken Haldun Dormen hocam izlemeye geldi oyunumuzu. Sonra da ortak bir tanıdığım vasıtasıyla beni aradı. Dormen tiyatrosunda görüşmeye davet etti ve bana “çok yeteneklisiniz, konservatuarda mı okuyacaksınız?” diye sordu. Ben o zamana kadar konservatuar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Üniversite sınavına girip artık ne kazanırsam onu okuyacağım. Birden kendimi konservatuar sınavlarına hazırlanırken buldum. Ve neticede İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı tiyatro bölümü öğrencisi oldum.
Aslında projeye başlamadan kısa bir süre önce annemin tavsiyesiyle Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Kral Kaybederse” isimli kitabını okumuş ve gerçekten de çok etkileyici bulmuştum. Ardından Camdaki Kız senaryosunda Döndü karakteri için benimle görüşmek istediler ve senaryoyu henüz okumadan hemen romanını alıp okudum. Hakikaten çok etkilendim Nalan’ın hikayesinden. Ardından senaryonun ilk bölümünü okudum. Kitapta karşılaşmadığım bir sürü karakter ile tanıştım o esnada. Ne güzel Nalan’ın hayatının bu kadar yakınında olmak diye düşündüm. Düşünsenize henüz OGM Pictures ve yönetmen ile görüşmemişim bile, hatta Döndü karakterini bile o kadar az tanıyorum ki, ama ne yalan söyleyeyim gönlümden istedim bu projenin bir parçası olmayı.
Döndü çok samimi bir kadın, çok vicdanlı ve çok sadık. Yıllar onu Koroğlu ailesinin bir ferdi yapmış, sahip çıkmışlar Döndü’ye, o da sonsuz sadakatini ve sevgisini sunmuş aileye.
Benzer yanlarımız mutlaka vardır ama açıkçası ben yeni bir karakter ile yolculuğuma başlarken, belki arada kendimle benzerliklerine bakarım bazen, ama daha çok yepyeni bir kişilik çıkarmak üzerine çalışırım. Onu tanıyıp anlamaya, sevmeye, onun gibi düşünmeye çalışırım. Senaryoda yazmasa bile kafamdan ona bir hayat öyküsü bulurum, geçmişini yaratırım, alışkanlıklarını, korkularını, sevdiklerini vs… Sonunda artık onun kostümünü giydiğimde Feri değil mesela şimdi bu projede “Döndü” olurum. Eğer buna seyirci de ikna oluyorsa ne mutlu bana. Mesela birkaç kez benim Camdaki Kız da oynadığımı fragmanda adımı gördükten sonra anlayan, asla tanıyamayan, aaaa sizi hiç tanımadım burda filan diyenlerle karşılaşıyorum. Affedersiniz diyorlar, neden affedeyim rica ederim, demek bambaşka bir kadın olarak çıkmışım seyircinin karşısına teşekkür ederim bu iltifatınıza diyorum:)
O kadar çok parametre var ki burada. Ama bence en önemlisi ekip. Ekipten kastım, oyuncusundan, yapıma, yönetmenlerinden senaristlerine, prodüksiyonundan, yer aldığı kanalına, setteki çaycı abilerimizden reji ekibine herkes iyi bir ekip burada. İnanıyoruz biz bu işe.
Zaman zaman aksilikler yaşanmıyor mu, her şey süt liman mı gidiyor, tabii ki hayır ama önemli bir gerçek var ki herkes canla başla çalışıyor seyirciye en iyisini sunmak için. Ve en son olarak seyircimiz de katılıyor ekibin içine, her hafta bizi evlerinde ağırlayarak “sizinleyiz, birlikteyiz” diyor bize, yalnız bırakmıyor, sahip çıkıyor ekibine. İşte o zaman da başarı ortaya çıkıyor.
Ben nedense bu ikisini hiç ayırt edemedim. Farklı karakterlere sahip iki kardeş gibiler bence. Ama anne için sevgisi aynı:) İnanın birini yapmadığımda özlüyorum. Tercihim ekranın ve tiyatronun yanyana yürümesi genelde. Yani bir dizide oynuyorsam ve haftada 1 gün oyunum da varsa bu beni mesleki açıdan çok mutlu ediyor.
Hepsini sevdim ben aslında, kimisini daha çok elbette. Ama uzun süre yolculuk yaptığım karakterlere doğal olarak daha çok bağlandım, çünkü daha çok tanıma şansım oldu. E tabii seyirci de sizi kabul ediyor ve hatta seviyorsa o karakteri doğal olarak siz de çok keyif alıyorsunuz oynamaktan. Ama ben yine de çocukları arasında ayrım yapmayan bir anne gibi davranıp seçim yapmayacağım:))) Hepsi benim için çok kıymetli.
Hayatımda en önemli olan kişiyle, kızımla zaman geçirmeye çalışıyoruz. Eğer sette değilsem ve ya oyunum yoksa önceliğim mümkün mertebe kızım. Okuldan sonra her zaman evde olamasam da akşamları birlikte olmaya gayret ediyorum.
Onun dışında, set olmadığı zamanlar da yoğunum aslında. Kurucusu olduğum tiyatrom var. Yani sadece oyuncusu değilim tiyatronun aynı zamanda yapımcısıyım da. Dolayısıyla oyunlarımızın işleriyle uğraşıyorum ekiple beraber. Yeni oyunlar yapmak için bolca okuyorum. Zamanım oldukça arkadaşlarımla buluşuyorum. Eşimle ve kızımla seyahat etmeyi çok seviyorum. Annem ve kız kardeşimle buluşuyoruz, onlarla birlikte zaman geçirmeye bayılıyorum. Kısa bir zaman önce sektörden 4 arkadaşımla bağımsız bir film çektik, filmin yapım, yönetim, senaryo herşeyini biz yaptık. Bir arkadaşımız yazdı ikisi yönetti ben de yapımcılığını yaptım. şimdilerde onun festival süreci başladı.
Yeni bağımsız filmler çekmek için hikaye araştırmaları yapıyorum. Yani sanırım hobi kısmına pek de zamanım olmuyor:)
Bence tüm dünyadaki oyuncular için harika bir fırsat bu. Sadece oyuncular için değil bu sektörde çalışan herkes için. Bir kere seçenek bolluğu yaratıyor. Yepyeni yüzleri tanıyoruz ekranda. Evvelce senaryolarından haberdar olmadığımız insanların işlerini izliyoruz. Düşünsenize dünyanın bir yerinde belki de eskiden ya da hala bizim sinemalarımızda gösterime girme şansı olmayan bir filmi anında tüm dünyayla birlikte izliyorsunuz. Ayrıca üretimi arttırdı. Çünkü talep çok fazla. Bir de dünyayı iyice yakınlaştırdı. Bir sürü Türk oyuncu görüyorum yurtdışında yapılan prodüksiyonlarda. Çok sevindirici bu. Özellikle birçok dil konuşan bir oyuncu iseniz artık Avrupa’da Amerika’da oyunculuk yapmak kesinlikle hayal değil.
Maalesef pek iyi değil. Aktif olarak çok kullanamıyorum çünkü orada olmak da ciddi bir mesai gerektiriyor. Arkadaşlarım var mesela saatlerce postlar hazırlıyorlar, hikayele çekiyorlar, ben çok beğeniyorum onları ama kendim pek yapamıyorum. Fakat azimliyim, ufaktan ufaktan daha aktif bir kullanıcı olmayı öğrenmeye çalışıyorum:)
Attığım tohumlardan çıkanları topluyorum, yerine yenilerini ekiyorum. Ben üretmeyi hep çok sevdim, hele ki sağlıklıysam, mutluysam her anlamda, daha da fazla üretken olurum.
Açıkçası bu da beni mental olarak çok dinç tutar.
Şükrediyorum her zaman sahip olduğum herşey için. Çok çalıştım ben 15 yaşımdan beri hala da çalışıyorum. Ama hiçbir şikayetim yok bununla ilgili. Hayat sana limon verince limonata mı yaparsın, kesip salataya sos mu yaparsın bilemem. Ama ben bu yaşımda şunu öğrendim. Can Yücel’in dediği gibi çok da fazla kurcalamamak lazım hayatı, vicdanın temizse, gönlün de güzelse yaşa gitsin işte diyor ya; işte ben de aynen öyle yapıyorum. Canımı sıkanların hayatımda olması gerekli değilse dönüyorum sırtımı. Sevdiklerimle, canlarımla, yanında iyi hissettiklerimle geçirdiğim her an artı yazıyor haneme. Vicdanımı da yokluyorum arada, orda da durumlar iyiyse, yaşayıp gidiyorum işte…