"Bir Deniz Hikayesi"nde bir baba-kız var ki düşman başına! Baba, büyük kızını sevdiğinden ayırıyor. Kız da ablasına yapmadığını bırakmıyor. Dizinin henüz dört bölümü yayınlanmasına rağmen sokakta tepki çekmeye başlayan Cevdet Arıcılar ve Beste Vural’la bu iki kötü karakteri konuştuk.
"Bir Deniz Hikayesi" yayına girdi, şimdilerde herkes dizinin Yeşilçam tadında olduğunu söylüyor. Siz nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Cevdet Arıcılar: Bu “Yeşilçam tadında” tanımı çok hoşuma gidiyor. Çünkü Yeşilçam hepimizin hayatlarına dokunmuş ve farklı anlamlar katmıştı. Son dönemlerde bu lezzette bir dizi yoktu. Benim aldığım tepkiler de bu yönde.
Siz dizide kötü bir karakteri canlandırıyorsunuz. Projeye “evet” demeden önce bu durumla ilgili bir kaygı yaşadınız mı?
- Eğer söz konusu bir televizyon dizisiyse, kötü karakterle ilgili bu tür kaygılar yaşayabiliyorsunuz. Çünkü kötülüğün sınırlarını ve ne kadar süreceğini bilemiyorsunuz. Ancak ilerleyen bölümlerde karakter iyi yönde de değişerek varlığını sürdürebiliyor...
Kötü karakterler oyuncunun üzerine daha kolay yapışır derler. Aslan Bey karakteri sizce kariyerinize zarar verir mi?
- Eğer dizi çok uzun yıllar sürerse bu risk var ama yine de bu rolün kariyerime zarar vereceğini hiç düşünmüyorum. Öyle olsa kabul etmezdim.
ASLOLAN ÇOCUĞUMUN MUTLULUĞU
Aslan Bey’in kızı Zeynep’le (Begüm Birgören) Hakan’ı (Emre Kızılırmak) ayırmak için yıllar önce yaptığı plan su yüzüne çıktı. Peki şimdi neler olacak? Aslan Bey’in bu durumla ilgili yeni bir planı var mı?
- Şimdilik yok gibi görünüyor ama bu olmayacağı anlamına da gelmiyor. Yaptıklarından çok pişman ve üzgün. Ayrıca can derdinde...
Dizide Hakan ve Zeynep’in yaşadıkları gerçek hayatta sizin başınıza gelseydi tepkiniz ne olurdu?
- Her anne-baba koruyucu ve kollayıcıdır. Aslan Bey’in koruma duygusu da çok keskin, köşeli, sivri ve tehlikeli. Hem de çok acımasız. Bu ancak dizideki dramatik bir çatışmayı güçlendirmek için kabul görebilir. Ben böyle bir şeyi asla yapmazdım. Aslolan çocuğumun seçimleri ve onun mutluluğudur.
Senelerin oyuncususunuz. Sette bir usta-çırak ilişkisi var mı? Emre Kızılırmak ve Begüm Birgören’le daha önce çalıştınız mı?
- Usta-çırak ilişkisi televizyon setlerinde çok karşılaştığımız bir şey değil. Ancak abi-kardeş ilişkisi son derece saygılı ve hoşgörülü bir biçimde sürüyor. Roller ve sahnelerle ilgili pek çok şey konuşuluyor ve paylaşılıyor. Emre ve Begüm’le ilk kez çalışıyorum. İkisi de çok yetenekli, tutkulu, coşkulu, istekli.
SOKAKTA "NE BİÇİM KARDEŞSİN SEN!" DİYORLAR!
Canlandırdığınız Azra karakterine gelen tepkiler nasıl?
Beste Vural: Daha dizi yeni başlamasına rağmen hedeflediğim tepkileri almaya başladığımı söyleyebilirim. Sokakta “Saçını başını yolacağım, ne biçim kardeşsin sen” diyenlerle karşılaşıyorum. (Gülüyor) Ama tabii bunlar daha Azra’nın masum günleri. Neler yapacak neler! Senaryoyu okudukça benim ağzım açık kalıyor.
Azra gerçekten ablası Zeynep’ten nefret mi ediyor? Yoksa o da bir çıkar savaşı içinde mi?
- Hiç kimse nedensiz yere iyilik ya da kötülük yapmaz. Mutlaka derinlerde bir yerde bir amacı vardır yaptığı eylemin. Azra’nın da kendine göre geçerli sebepleri var. Ailesi ve çevresi tarafından ablasıyla gizliden bir yarışın içine sürüklenmesi, Zeynep’e karşı duyduğu kıskançlığın çıkış noktası. Ama onun da yumuşak bir noktası var. Bakalım Azra’nın yumuşak yanını kim ortaya çıkaracak...
Azra’nın hırsları uğruna yapmayacağı yok, peki sizin bu konudaki sınırlarınız neler?
- İnsan hırsları uğruna kontrolünü kaybettiği oranda acizdir bence. Azra sinsi ve kontrollü bir şekilde tezgahını kuruyor her defasında. Ruhunu terbiye etmeye ve dolayısıyla mutlu olmaya çok uzak. Ben onun aksine hiçbir zaman büyük beklentileri olan biri olmadım. Her zaman elimdekiyle mutlu olmaya ve şükretmeye odaklandım.
KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/paparazzi/30237800.asp