Onu yıllardır ekranlarda oynadığı, rengarenk dizi karakterleriyle, tiyatro oyunlarıyla, eşiyle yaptığı düetlerle, hayvanlar için başlattığı kampanyalarla ve kurduğu dernekle tanıyoruz. Son yıllarda ise YouTube kanalı ile oldukça gündemde. Kanal D’de her çarşamba ekrana gelen Sadakatsiz dizisinde Derya karakterine can veren Özge Özder ile buluştuk. Hem fenomen olan dizi sadakatsizde oynadığı Derya karakterini, hem de elini attığı her alanda başarılı olmanın sırlarını konuştuk.
Özge Özder’in Afife Jale, Sadri Alışık gibi Türkiye’nin en önemli ödüllerinden 12 oyunculuk ödülü ve çokça ödül adaylığı var. Eşi Sinan Güleryüz ile söyledikleri “Senle Ben” adlı düet kısa zamanda 38 milyon dinlenmeye ulaştı. YouTube kanalında ise 2 milyon izlenme alan videoları ve ciddi bir izleyici kitlesi mevcut. Ünlü oyuncu başarının sırlarını ve bu noktaya nasıl geldiğini bizim için anlattı.
Merhaba Özge Hanım biraz bize kendinizden bahseder misiniz?
Ankaralıyım. Orda doğup büyüdüm. Köken olarak Çerkez kökenliyim. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro bölümü mezunuyum. Tiyatro kökenli bir oyuncuyum ve tiyatro yapmayı hiç bırakmadım. Halen şehir tiyatrosunda kadrolu oyuncuyum. Özel tiyatrolarda da yer alıyorum. Dizileri, dublaj sanatçısı olduğumu, yıllardır çok büyük markalara ve bir çok oyuncuya ses verdiğimi ve düzenli videolar paylaştığım bir YouTube kanalım olduğunu artık herkes biliyor zaten .
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?
Ortaokulda tiyatro yapmaya başlamam ile başladı. Daha sonra konservatuara hazırlandım, sınavları kazandım ve oyunculuk okudum. O günden bugüne hep sahnedeydim.
Ailenizde sanatla uğraşanlar var mıydı? Tiyatroya ilgi duymanız nasıl oldu?
Ailem de sanatçı ruhlu insanlar var evet ama sanattan para kazanan, bunu meslek edinmiş kimse yoktu hayır. O anlamda hiç çevrem de yoktu. Ne yaptıysam kendim yaptım derler ya hani, aynen öyle oldu. İki okulun sınavına girdim Ankara’da . Ankara Dev. Konservatuvarı ve Bilkent tiyatro bölümü. O yıl Ankara devlet ve Bilkent i aynı anda kazanan tek kız öğrenci bendim. Bilkent’ten tam burs aldım ama aşık olduğum okula, Ankara Devlet Konservatuvarına gittim. Ve çok mutlu bir öğrencilik yaşadım. Ben okul bitti diye nerdeyse ağlayacak kadar çok sevdim okulumu.
Eve gidebilecekken yatılı öğrenciler gibi okulda kalmaya bahaneler üretir, sahnede geceleri yalnız çalışmayı sever hatta sınav zamanı aileme “sabahlamam gerek” deyip jimnastik minderlerinin üstünde uyurdum. Bu yüzden hocalarım okulda kalıp eğitmen olmamı istediler ancak sahneye kendimi atmadan öğreneceklerimin bitmediğine inanıyordum ve yine bir hocamın İstanbul’da koyacağı bir çocuk oyununun baş rolü için İstanbul’a geldim. İlk olarak BKM de sahneye çıkıp, aynı oyunla Türkiye turnesine çıktım.
Sizi hem tiyatrolarda hem de kamera önünde çokça kez izledik sizin için hangisi daha ağır basıyor?
Yirmi senedir birebir aynı cümlelerle cevap veriyorum bu soruya. Benim anavatanım tiyatro. Ben oralıyım ve tiyatro benim atardamarım. Dizi yapmazsam Kamera karşısında olmayı çok özlerim, çünkü gerçekten çok seviyorum. Maddi olarak da zorlanırım evet ama ruhen ölmem. Fakat tiyatrosuz yaşayamam. O benim hayatımın bir parçası ve bir uzuvum gibi bir şey. Tiyatro nefes almamı sağlıyor, ruhen şifa ve yaşama gücü veriyor. O anlamda şu an projelendirmek için yeni oyun bakıyoruz.
Oyunculukta çıkışınızı Haziran Gecesi’ndeki Lale karakteri ile yaptınız, ardından birçok dizide yer aldınız. Oyunculuk adına neler değişti bu yolculukta ?
İnsanlar beni tanıdılar. Televizyon büyük bir güç. Artık sokaktaki insanla tanış olduk ve çok sevdik birbirimizi karşılıklı. Ne büyük gurur ki ben ünlü olduğu için oyunculuk teklifi alan biri olmadım. Mesleğimi iyi yaptığım için ünlü oldum. Mesleğim oyunculuk ,yani sanatçıyım, ünlü kişi değil. Bunu çok iyi biliyorlar artık.
Oyunculuktaki dönüm noktanızı hatırlıyor musunuz? Oyunculuğunuz ile ilgili kariyer planlamanız oldu mu?
Oyunculukta dönüm noktam elbette okulu kazanmam ve oyunculuk okumamdır. 40 yaşını geçtim, bir çok oyunculuk ödülü aldım ama bu yaşıma kadar her ödül konuşmamda bana emek veren insanlara teşekkürü borç bildim. Çok idealist oldum hep. Şehir tiyatrosu devlet tiyatrosu gibi kurumlarda klasikler oynamaktı hayalim. Çok emek verdim. Hayatıma diziler çok erken girmesine rağmen yevmiyeli oyuncu olarak sahneye çıkmayı hiç küçümsemeden tiyatroma devam ettim. Çok yoruldum, “özge bırak şu tiyatroyu programımız rahat olursa daha iyi rollerde oynarsın televizyonda” laflarına kulak asmadım.
Kısacası tiyatro yapmaktan hiç vazgeçmedim ve beni her daim kanı akan bir oyuncu yapan da, o ödülleri almama sebep olan da, yazmaya teşvik eden ve derinleştiren de o oldu. Uzun yıllar sonra şehir tiyatrosunda kadrolu oyuncu oldum.Kariyer planı değil ama bu saatten sonra projelere biraz daha başka bakmak zorunda hissediyor insan. Ama çok duygusal bir yapıya sahibim, vefa sadakat gibi duygular bazen verdiğim kararlarda kariyerimi ikinci plana atıp, sevdiğim, önemsediğin insanlarla çalışmak adına tamam dememe sebebiyet veriyor.
İkinci sezonunda da beğeniyle izlenen Sadakatsiz dizisinde çok başarılı bir ekip var, çekimler nasıl gidiyor?
Pandemi sebebiyle hem zor hem keyifli . Çünkü gerçek hastanelere giriyoruz, ne kadar önlem alsak da maske çıkarıp çekime giriyoruz. Ama bu bizim işimiz sonuçta ve şu an koşullar bu şekilde. Süreci ben kendi adıma keyifle yönetmeye gayret ediyorum çünkü değiyor, çok güzel bir iş çıkıyor ortaya.
Sadakatsiz dizisine katılma süreciniz nasıl oldu?
Ben diziyle bambaşka koşullarda anlaştım aslında. Tabii hamile olduğumu bilmeden. Sonra hamile kaldığımı duyunca eşimden sonra ilk olarak yapımcım Fatih Aksoy ile paylaştım durumu. Benim için ömür boyu minnet, takdir ve sevgiyle, gözlerim dolarak anlatılacak bir hikayedir. Haberi verdiğimde ismim basına açıklanmış olmasına rağmen henüz medyapım ile sözleşmemizi imzalamamıştık yani benimle devam etmek için bir mecburiyet yoktu aslında, bir kaç isim netti sadece. İşin çok başında olduğumuz için “Benim yerime başka bir oyuncu koyarlar herhalde “diye düşünüyordum ve üzülüyordum. Pandemi var eşimin sektörü olan müzik piyasası berbat ve ben çok inandığım bir işte çalışacakken hamileyim. Hamileliğim çok yeniydi, yani doktorların şimdilik aile büyüklerini heyecanlandırmamanızı tavsiye ettikleri riskli, erken dönemdi. Annelerimize bile söylememiştik çünkü bebek daha tam tutunmadığı için olumsuz her şey olabilirdi kısacası.
Ben menajerime bile haber vermeden bire bir gidip kendim konuştum Fatih bey ile. Bana “ Eğer sen ayaklarımı uzatıp hamileliği öyle geçiricem, pandemi var çalışmak istemem bu koşulda vs demezsen, biz seni en güzel şekilde muhafaza eder, hamileliğini de gizleriz, seni ona göre ekonomik kullanırız” dedi. Ve bir sürü hamile insanla çalıştığını, kadınların hamilelik durumunun çalışmalarına engel olmaması gerektiğini düşündüğünü ve ne zaman bir hamilelik haberi alsa, o bebeğin projeye de uğur getirdiğini anlattı. İnanamadım ! Dedim ya pandemideydik, müzik sektörü durduğu için eşim beklemedeydi ve hamileydim . Üstelik sözleşmem yoktu, bir mecburiyet yoktu ama bana çalışma şansı verildi. Hala bir işim olduğuna inanamadım. Ve büyük bir mutluluk, inanılmaz bir motivasyon, gözyaşı ile çıktım Medyapım'dan.
Doğumuma iki gün kala hala aynı motivasyonla setteydim. Tüm süreç boyunca gık demedim. Çok şükür ki hamileliğim çok sorunsuzdu, midem bile bulanmadan sete gittim, Luna çok mülayim bir bebek olarak karnımda, babası her saniye yanımda bana hep yardım ettiler. Hamileyken tiyatroda sahneye de çıktım, şarkı da söyledim, klip de çektim, dizi de çektim, dergi çekimi ve YouTube çekimi de yaptım. Dizi senaryosunda da sağolsunlar benim karakterimi çok ekonomik kullandılar. Ve sorunsuz bir doğumdan sonra üç hafta içinde sete dönmeye hazır hale geldim. Çünkü o gün Fatih beyin tek ricası çabuk dönmemdi. Ve yaptığımız konuşmadan sonra ben ona ,o bilmese de kendi içimde bir söz verdim. Ömrüm boyunca da ne o verdiğim söz , ne de bu vefa duygusu hiç içimden çıkmayacak, kızım da bilecek bu hikayeyi ve Medyapım ailesi benim için hep bambaşka olacak.
Derya karakterini kabul ederken ne hissettiniz? Asya’nın en yakın arkadaşı, bazen sırdaşı…
Kolu kanadı kırık hissediyorum ben Deryayı. Üzülüyorum hatta onun için. Tamamlanmamış bir karakter aslında, hep yarım kalmış, başkalarının hikayelerinde var etmiş kendini, kendi hikayesini yazmaya hiç hazır olamamış. Asya ile arkadaşlıkları, diğer dostlukları onun için bu yüzden çok kıymetli çünkü başka bir hayatı yok. Onları kaybetmemek uğruna da bazen haklı haksız demeden , herkes en çok beni sevsin, taraf olmayayım, dost kaybetmeyeyim diye saçmalayabiliyor.
Karakterin size benzeyen yönleri var mı?
Derya ile alakam yok diyebilirim. Ben başkalarının ekseninde bu kadar dolaşmam, iyilik yapmayı çok severim ama beni sevsinler diye uğraşmam, adalet duygumu kaybetmem. Ben yapıcıyımdır sadece, insanları dost etmeyi, bağlayıcı, bir araya getirici yani köprü olmayı severim. Ama kendimi bu kadar ikinci plana atmam, varlığımı önemserim. Kendimi tarif edecek olursam mesela. İnsanları dolduran, yönetmeye çalışan, baskın ve despot karakterlerden hiç hoşlanmam.
Çünkü dobra olmakla kırıcı ve kaba olmak, derdini karşındaki ile empati kurarak doğru dille anlatmak varken, konuşmayı kesip tavır alıp sessiz bir şiddetle anlaşılmayı beklemek, yanda üstten bir kavga tonu kullanmak arasında çok ince ve narsistik farklar var. Benim geçinmeye gönlüm vardır insanlarla kısacası. Kolay kolay kopmam ama kopuşumda bir kere ve tam olur.
Asla oynamam dediğiniz bir karakter var mı?
Hayır yok. Bana her şeyi oynatırsınız yeter ki aynı yerden bakıp o sahnenin gerekliliği gereksizliği gibi tartışılacak ek duran bir tarafı olmasın. Bir role hazırlanırken ruhun kadar bedenin de o role aittir çünkü. Senaryo kemik gibiyse tartışamazsın pek zaten. Bilirsin incittiğin yada eksilttiğin yerden çatlar öykü. Ama bazen bazı sahneler vardır ki ek durur. Bellidir stratejik olarak başka bir algıya yada seyirci çekmeye yönelik bir matematik ile yazılmıştır. Bu bir sevişme sahnesi de olabilir , Türkiye tarihinde yaşanan olaylarla ilgili bilinçli olarak provakatif ve yanlış kurgulanan bir sahne de. Bana tarihi yanlış oynatamazsınız mesela yada gereksiz bir ek çıplak sahne çektirtemezsiniz .O küçük hesaplara pek alet olmam. Dramaturji bilirim çünkü.
Sadakatsiz dizisinde size yapılan sosyal medya yorumlarını okuyor musunuz geri dönüşler nasıl oluyor?
Ben her mecradan gelen mesajları okuyorum. Çok önemsiyorum insanlarla gerçek bir temasta olmayı çünkü. Cevap veremesem de varlıklarını hissetmek, düşüncelerini bilmek çok iyi geliyor.
Oyunculuğunuz gibi sesinizin de güzel olduğunu biliyoruz müziğe olan ilginiz ve bunu profesyonelleştirme isteğiniz nasıl başladı?
Öyle bir isteğim olmadı aslında. Yine tiyatro sebep oldu diyebiliriz. Bir oyunda bir canlı şarkı söylemem gerekti, sonra ki oyunda üç şarkı söylemem gerekti. En sonunda kendimi müzikal oyuncusu olarak ödüller almış şekilde buldum. Sinan girdi devreye sonra tabii ki. “Bu şarkıda senin de sesin olsun, benim tizimden söyle sen tüm şarkıyı şarkının bazı yerlerinde seni de kullanalım” dedi kayıtta. “Senle ben” adlı şarkı çıktı ortaya. Ben Sinan’a vokal yapacağım sanarken bir baktım düet yapmışız, hatta şarkı bana göre düzenlenmiş.
Şarkı 38 milyon oldu sonra. Üstüne iki düet daha yaptık, hepsi milyonu geçti yine, hatta “gidersen eğer” şarkımızın sözleri bana ait. En son çocuk şarkısı yaptım Luna için. Söz müzik bana ait, “minik tırtıl” adı. Şu an düzenleniyor, profesyonel kayıtları başladı. Ben söyleyeceğim. Ve her mecrada dinlenebilecek. Luna’ya harika bir doğum günü hediyesi olacak. 11 Şubat kızımın ilk doğum günü.
Eşiniz Sinan Güleryüz ile birlikte yeni müzik projeleriniz olacak mı?
Bu konuyla ilgili özellikle birlikte söylememiz için inanılmaz teklif geliyor. Ama ben pek sıcak bakamıyorum bu yoğunlukta .Her sene bir düet yapmaya, arada YouTube kanalımda beraber şarkı söylemeye gayret ediyoruz .Bu sevgililer gününde de yine benim YouTube kanalımdan şarkılar söyleyeceğiz birlikte .
Sosyal medyayla aranız nasıl? Bildiğimiz kadarıyla bir youtube kanalınız var ve eğlenceli videolar paylaşıyorsunuz geri dönüşler nasıl oluyor?
Çok önemsiyorum dijital platformları. Eskiden sokakta ki insan ile hep bir filtre vardı aramızda. Cümlelerimizi hatta fotoğraflarımızı kendilerine göre düzenleyen, seçen, kesip biçen kanallardan gelip ulaşıyorduk topluma. Şimdi aramızda hiç bir filtre yok. Beni neysem o olarak görüyor tanıyor insanlar YouTube ve İnstagram sayesinde. Ve artık çok daha fazla seviyorlar.
Dijital platformda yapılan işler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce başarılı işler çıkıyor mu?
Aşırı beğeniyor ve aşırı özeniyorum. Ne yazık ki teklif almamıza rağmen dizi anlaşmalarımız olduğundan yer almak mümkün olmadı şimdiye kadar. Çok istiyorum dijitalde olmak. İzlediğim işlerde ki başarı umudumu tazeliyor, gözlerimi dolduruyor ve kendimi tutamadan “helal olsun” diye etiketleyip tanıdık tanımadık demeden paylaşıyorum o işleri. Sanatsal başarı denen bir şey var çünkü. Para her şey değil.
Artık sosyal medyada herkes istediğini üretip paylaşabiliyor, sosyal medyanın erişilebilirliği hakkında neler düşünüyorsunuz?
Özgürlüğün diğer adı bence. Ama her mecrada olduğu gibi orayı da kötüye kullananlar var. Bir o kadar da dikkatli olunması gerekiyor.
Hem oyuncu, hem youtuber, hem de bir annesiniz bu yoğunluğunuzda zamanınızı nasıl ayarlıyorsunuz?
İyi plan yaparak ve disiplinli olarak. Yeri geliyor hiç uyumuyorum ama işimi teslim ediyorum yada ezberimi yapıyorum. Benimle çalışanlar bilir. Ne yapar eder o işi çıkarırım ben. Allahtan yani bir mani olmazsa tabii.
Hayvanlara çok düşkün olduğunuzu biliyoruz, hatta bir derneğiniz de var. Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Yaptığımız projeler gerçekten çok ses getirdi. Pandemi nedeniyle şu an sadece besleme ve barınak yapıyoruz. Aktif toplantılarımız şimdilik askıda . Ama biz sadece sokak hayvanları için çalışmıyoruz. Yaptığımız farkındalık projeleri bütün hayvanların sesi olmayı amaçlıyor. Bana Göz Kulak Ol Derneği adı altında her mecradan inceleyebilirler yaptığımız tüm çalışmaları.
Oyunculuk mesleğini seçmek isteyen gençlere mesajınız var mı?
İnandığın yolda yürümek sadece görevini iyi yapmaktan ibaret değil. Alkış almak, iyi oyuncu olmak, iyi insan olmak dışında öyle zorlu bir sınav ki ülkemde oyuncu olmak. O sanat dalına sahip çıkmak, haksızlığa ses çıkarmak ve geleceğe, senden sonra ki meslektaşlarına yer açmak da var işin içinde. Bana hep soruyorlar “ oyuncu olmak istiyorum ama...” diye başlayan cümlelerle! Kastettiğiniz şey gerçekten elinde meşale taşıyan ve sahne tozu yutan biri olmaksa tüm bunları göğüslemeyi de göze alarak girsinler bu yola. Yoksa inanın canım ülkemde üç kişiden biri aynada kendine bayılıyor, hatta fena rol yapmadığını düşünüyor ve hatta bir dizide star olacağından emin. Olabilir de! Yürekten isterdim herkes değsin hayaline...
Ama hep diyorum ya, ben o yolu pek bilmiyorum. Ben dizleri titreyerek sınava giren, konservatuvar okuyan, harç ödeyen, ve en nihayet evi diye sığındığı tiyatrosunun kapısında yıkılmasın diye dört gün sabahlayan, yıkılan tiyatro binalarına ağlayan o naif topluluktan, oyunculuğun ana vatanı olan tiyatrodan geliyorum. Tüm bunları göze alan, bu mirasa sahip çıkacak oyuncular gelsin arkamızdan, bu yıl bunu diliyorum mesleğim adına. Dünyanın her neresine gidersem gideyim, sahne sanatları, görsel sanatlar fark etmez, hangi milletten, hangi coğrafyadan, hangi renkten, hangi inançtan fark etmez, konuşmadığım dili konuşsa da o sanatçıyı anlıyor, kalben kucaklıyor ve sanata dair iyi bir şey gördüğümde ruhen arınıyor, şifalanıyorum. Çünkü hepsi benim kardeşim, hepimiz aynı azınlığın çocuklarıyız, azız ama güçlüyüz, inanıyorum. Dünya bir gün daha iyi bir yer olacaksa, bu hem sanatta, hem kalpte iyi, cesur sanatçılar sayesinde olacak, eminim
KANAL D © 2024. Her Hakkı Saklıdır.