Bülent İnal'ın Hürriyet Kelebek Ekine Verdiği Röportaj Sizlerle!
İki yakın arkadaş Sinan Tuzcu ve Bülent İnal, kafa kafaya verip “Urfalıyam Ezelden” adlı yeni bir diziye imza attı.
Tuzcu’nun kamera arkasında kalıp senaryo yazmakla yetindiği projede, İnal ise başrolü üstlendi. Gerçekte de Urfalı olan oyuncu, “15 gün orada çekim yaptık, anılarım depreşti. Urfa gerçekten çok ilginç bir şehir, orada kendinizi mutlu ve huzurlu hissediyorsunuz” diyor.
Bir Urfalı olarak kendi şehrinizin hikayesini anlatmak nasıl bir duygu?
- Urfa’yla ilgili bir şeyler yapmak her zaman aklımdaydı zaten. Hem doğduğum ve sevdiğim insanların yaşadığı şehir olduğu için Urfa hem de bu hikaye benim için çok önemli.
Öykü Gürman da bu dizide ilk oyunculuk deneyimini yaşayacak. Performansıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
- Sinan’la (Tuzcu) bu hikayeyi oluştururken aklımızda Ceylan karakteri için bir tek Öykü vardı. Çünkü dizideki gazelleri hakkıyla kim okur diye düşündüğümüzde aklımıza hep Öykü geldi. Oyunculuğu nasıldır bilmiyorduk ama içimizden “bu iş olur” diyorduk. Deneme çekimlerinde Öykü’den ne çıkacak diye çok heyecanlıydık...
Nasıl geçti deneme çekimi?
- Hem yönetmenimiz, hem yapımcımız hem de bizler sonuçtan memnun kaldık. Bundan sonrası seyircinin takdiri.
İlk bölümün bir kısmı Urfa’da çekildi, oradaki günler nasıl geçti?
- Evet, 15 gün sürdü oradaki çekimler. Urfa’da olmak çocukluğumdaki hisleri uyandırdı, anılarım depreşti. Şu an hayatta olmayan aile büyüklerimizi düşündüm durdum. Bunun dışında Urfa çok ilginç bir şehir, sizi hemen içine çekiyor ve kendinizi orada gerçekten çok mutlu, huzurlu hissediyorsunuz. Çekim yaparken yöre halkı da bize çok sıcak davrandı, çok yardım etti. Nefis yemekler yedik. Hatta kilo alıp geldik; kebaplar, ciğerler, künefeler bir başka tabii. (Gülüyor)
Çocukluk hisleri demişken sorayım, Urfa’da nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
- 6-7 yaşıma kadar oradaydım. Hatırladığım kadarıyla hep sokaklardaydım, çok güzeldi. Annem ve babam memur olduğu için Urfa’nın farklı yerlerinde yaşadık. Sokaklarda, çamurların içinde büyüdüm. Aile ve komşuluk ilişkileri çok sıcaktı. Avlulu evlerde yaşadık. Damlarda uyur, hortumla yıkanırdık. Bunun yanı sıra çocukluğum, Türkiye’nin politik bir dönemine denk geldiği için bir açıdan da riskliydi. 70’li yılların sonunda terör, çatışma olayları gündemdeydi. İstanbul’a kadar bütün ülkeyi öyle zannediyorduk, meğer değilmiş! Hem hüzünlü hem de keyifli günlerdi, bana çok şey kattı.
En çok ne öğretti?
- Galiba çabuk büyüdüm. İstanbul’a geldikten hemen sonra da babamı kaybetmem beni erken olgunlaştırdı.
“Urfalıyam Ezelden” nasıl bir dizi olacak, izleyiciye ne anlatacak?
- Birinci bölümün çekimlerini bitirdik. Bundan yola çıkarak sıcak, samimi ve keyifli bir dizi olduğunu söyleyebilirim. Dizideki Yanık Mehmet ve oğulları müzikle ilgileniyorlar, sıra geceleri düzenliyorlar. İşleri çok neşeli ama kendi hayatlarında hüzün ve neşeyi bir arada yaşıyorlar diyebiliriz.
Sıra gecesine ilk kez gittiğinizde kaç yaşındaydınız?
- Urfa’da yaşadığım dönemde çok küçük olduğumdan sıra gecesine hiç gitmedim. Çünkü o saatlerde uyuyordum. Yine de sıra gecelerinde okunan türkülere hakimimdir. İstanbul’a taşındıktan sonra da Urfa’yla bağlantımı hiçbir zaman koparmadım ama sıra gecesine gidemedim. İstanbul’da tesadüfen birkaç kez denk geldim.
En çok sevdiğiniz türkü hangisi peki?
- Dizi projesini oluştururken son 6 ay içinde o kadar çok türkü dinledik ki, seçim yapmam çok zor.
Mutlaka özel bir yeri olan vardır...
- Gazelleri severim... En çok da Kazancı Bedih’i... “Tükendi Nakti Ömrüm” ne güzel bir türkümüz mesela... Bu diziyle birlikte bugüne kadar duymadığım birçok yeni türküyle de tanıştım. Bu türkülere dizide de yer verdik.
Mesela hangi türkü?
- Fragmanımızda da yer alan “Kınıfır” türküsü bunlardan biri. Aslında kınıfır, karanfil demek. Hem sözleri hem de melodisi çok özel bir türkü, dizimize de çok yakıştı. Setteki herkesin ağzında bu türkü dolanıyor.
Sizin canlandırdığınız Cemal karakteri, ailesi ve sevdikleri için her şeyi yapabilecek bir adammış gibi duruyor fragmanda... Öyle mi?
- Aslında sadece Cemal’de değil, yanık Mehmet ve oğullarının hepsinde aynı şey var. Birbirleri için ölümü bile göze alacak bir aile. Dizideki her karakter çok özel ve güzel yazılmış. Hem samimiler, hem dürüstler hem de neşeliler...
Siz de sevdikleriniz için her şeyi feda edebilir misiniz?
- Her insan ailesi için varını yoğunu feda eder. Ben de öyleyim. O noktaya gelirsem hiç gözümü kırpmam.
Rolünüze nasıl hazırlandınız?
- Bütün kadro çok sık bir araya geldik. Bir sıra gecesi söz konusuysa çok inandırıcı olmanız gerekir. Biz de bu havayı yakalayabilmek için bir araya gelip sazlar eşliğinde şarkılar türküler söyledik. Böylece aile ve kardeş havasını yakaladık.
Bu buluşmalar nerelerde gerçekleşti?
- Daha çok yönetmenimizin ofisinde buluştuk. Dizi başlamadan önce gerçekten aile olmuştuk, Settar (Tanrıöğen) abi de babamız. Bunun dışında Cemal’i canlandırmak için herhangi bir şive çalışması yapmadım, Urfalı olduğumdan o şive bende zaten vardı. Ama dizinin başında izleyicileri oldukça şaşırtacağımı düşünüyorum.
Ne açıdan?
- Cemal ilk bölümde neşeli, sevimli ve esprili bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Cemal’i, abisinin başına talihsiz bir olay gelene kadar şakacı bir karakterde görecekler. Oysa izleyiciler bugüne kadar beni daha ağır rollerde gördü. Bu anlamda onları şaşırtacağımı düşünüyorum.
Neden hep ağırbaşlı adam rolleri geliyor size?
- Türkiye’de, izleyici karşısına ilk hangi rolle çıkarsanız kariyeriniz hep aynı çizgide devam ediyor. Yapımcılar da, televizyon kanalları da, izleyiciler de sizi hep benzer rollerde görmek istiyorlar.
Birçok oyuncu benzer durumdan şikayetçi, bunu kırmak için de kendilerini medya yoluyla ifade etmeye çalışıyorlar. Siz böyle bir çaba içine girdiniz mi?
- Normal hayatımda sürekli ağır abi modunda takılan bir yapım yok. (Gülüyor) Böyle yaşasam herhalde ömrüm çok uzun olmaz. Özel hayatımı kimseye kanıtlama gibi bir derdim de hiç olmadı.
Yarın öbür gün bir komedi dizisiyle karşımıza çıkar mısınız peki?
- Tip komedisi yapacağımı pek düşünmüyorum, senaryoda yazılan durum komedilerini tercih ederim. Başından sonuna kadar komiklik yapmak bana yakışmayabilir, bence o ayrı bir yetenek.
Anlatacak çok şeyiniz varmış ama efendiliğinizden susuyormuşsunuz gibi bir havanız var...
- Öyle mi? (Gülüyor) Aslında arkadaş ortamımda son derece konuşkanımdır ama durduk yere ortaya çıkıp kendimi anlatma derdim yoktur. Bir de canlı yayın fobim var. Canlı yayınlarda ister istemez tutuluyorum ve çok konuşamıyorum. Belki biraz da o halimden dolayı böyle bir imaj yaratıyorumdur.
Bıyıklarınızı kesmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
- Bıyık imajı üzerime yapıştı. Yapımcı, yönetmen, vatandaş herkes beni böyle görmek istiyor. Ben de alıştım sanırım. Ama iş için gerekmese bıyıklı olmayı tercih etmem. Yine de bundan sonraki işimde kesinlikle bıyıksız olacağım.
Oğlunuz Çınar’la hayat nasıl geçiyor, birlikte neler yapıyorsunuz?
- Çok güzel bir ilişkimiz var. Çok neşeli, mutlu ve sosyal bir çocuk. Dizi oyunculuğunun hem iyi hem de kötü yanları vardır. Mesela bir dizi beklediğinizden erken bittiğinde normalde üzülürsünüz ama Çınar olduğu için artık çok üzülmüyorum. Çünkü 3-5 ay sonra başlayacak bir diğer projeye kadar Çınar’la doya doya vakit geçirmiş oluyorum. Ona bir şeyler öğretmek beni çok mutlu ediyor. Bu diziden dolayı arabada sürekli sıra gecesi şarkıları dinliyorum, onun da hoşuna gitmiş, “Bana türkü çal” demeye başladı.
Babalık size ne öğretti?
- Sanırım Çınar’dan önce biraz boşvermişlik vardı. Hayata karşı, işe karşı... Her şey çok sıradan geliyordu. Ama Çınar’dan sonra hayata daha fazla asılmaya başladım.
Evlilik nasıl gidiyor peki?
- Çok keyifli. İyi ki Melis’le evlenmişim, çok mutluyum.
KAYNAK: Hürriyet/Kelebek