Akil İnsanlar Heyeti Üyesi Siyaset Bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil ve Akademisyen-Yazar Prof. Dr. Mehmet Altan dün gece Abbas Güçlü ile Genç Bakış'a konuk oldu. Reyhanlı saldırısından, çözüm sürecine, Türkiye'nin Suriye politikasından, Erdoğan-Obama görüşmesine dek gündemin en sıcak konularını Fatih Üniversitesi öğrencileriyle canlı yayında tartıştı.
Prof. Dr. Doğu Ergil - Akil İnsanlar Heyeti Üyesi - Siyaset Bilimci
REYHANLI SALDIRISI TÜRKİYE'YE 'FAZLA KARIŞMA' UYARISI
- Reyhanlı'daki patlamaların süreci baltalamaya yönelik bir girişim olduğunu sanmıyorum. Ben bu saldırıyı, Suriye'deki rejimin dayanıklılığı ortaya çıktıktan ve uluslararası konjonktürün de Esad ile muhalefeti uzlaştırarak, bir barış ortamı tesis etme kararından sonra, Türkiye'ye Suriye'nin içişlerine fazla bulaşma ve Suriye'de başkaldırmış olanlara aktif olarak destek verme türünde bir ihtardı diye yorumlamaktan yanayım.
SURİYE UÇAĞIMIZI DÜŞÜRDÜ BİZ DE HÜKÜMETİ DÜŞÜRMEYE ÇALIŞIYORUZ
- Suriye bizim uçağımızı düşüdü ama biz de oradaki hükümeti düşürmeye, rejimi değiştirmeye çalışıyoruz. Çünkü yeni yönetim kendisini Osmanlı geçmişine çok yakın hissediyor. Osmanlı topraklarında yeniden hem ekonomik hem siyasi etkinlik kurma ve bunu sünnilik üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Suriye de bunun için iyi bir fırsat.
APO ÇIKACAK MI? MEMLEKET BÖLÜNECEK Mİ?
- Akil İnsanlar olarak dolaşırken ilk sorular şunlar; "Apo çıkacak mı? Memleket bölünecek mi?" Silahlı mücadele varken bölünmemiş bir ülke, silahlı unsurlar çekilirken bölünür mü? Mesela yasal sistemde, idari sistemde, sosyal sigortalarda ne değişiklik olacak diye kimse sormuyor.
NE TAVİZ VERİYORUZ?
- "Biz yenildik mi? Yenildiysek ne taviz veriyoruz?" Bu çok içselleştirdiğimiz bir bakış açısı. Çünkü biz herşeyi devletten bekleyen devletten beklemeye alıştırılmış bir toplumuz. Hakları da özgürlükleri de devlet verir. Hayır efendim. Olağan bir devlette hakları, özgürlükleri, hizmeti devlet vermez. Bunlar vatandaş olmaktan kaynaklanan haklardır. Devlet bunları sadece korur. Ama nasıl bir devlet? Halkının devleti. Ama biz devletin halkı olarak o kadar koşullandırılmışız ki, bu hakları özgürlükleri ondan beklediğimiz gibi, hakları yenmiş olan bir kesim halk bunu istediği zaman sanki devlet onlara taviz veriyormuş, üstelik de bizim kesemizden veriyormuş, biz haklarımızı, özgürlüklerimizi kaybedecekmişiz gibi geliyor. Çünkü neden? Devlet bizim, Türklerin. O yüzden Türk'ün devleti, diğer vatandaşları hak talebinde bulunduğu zaman, taviz veriyormuş ve bu tavizi yenildiği için veriyormuş gibi ilginç ama hastalıklı bir algı var. Bunun kesinlikle giderilmesi lazım.
KÜRTLERLE BÜYÜYECEĞİZ
- Çok yakın zamana kadar Kürtlerle bölüneceğiz derken, şimdi Kürtlerle büyüyeceğiz diye bir bakış açışı geliştirildi. Bu çok sağlıklı birşey. O halde Kürtleri kazanmamız gerek. Kürt sorunu Kürtlerin dışlanmasından kaynaklandı.
'BARIŞ' DEĞİL 'BARIŞMA' SÜRECİ
- Akil İnsanlar olarak bu sorunu tabii ki bizler çözmeyeceğiz ama bizler hastalığın teşhisini ortaya çıkarmak açısından galiba olumlu birşey yapıyoruz. Her gittiğimiz yerde bu meselenin tartışılır olmasını sağladık.
- Bu süreci hükümet yönetecek. Bunun için de dürüst, doğru verilere ihtiyacı var. Biz raporlar hazırlayıp hükümete sunuyoruz. İlk defa toplum, kendisinin nasıl yaşayacağına ilişkin bir süreç konusunda fikir beyan ediyor. Bu çok önemli birşey.
- Ben bu sürece barışma diyorum. Çünkü bir düşmanla barış yapılabilir ama biz küstürdüğümüz halkımızın bir kesimiyle barışmayı arıyoruz.
AKİLLER BEŞ KURUŞ ALMADI
- Ayrıca kamuoyunda konuşuluyor, merak ediliyor Akil İnsanlar Heyeti beş kuruş para almış değil. Bu bir hizmettir.
AYRI DEVLET İSTEYENLER YÜZDE 6
- Kürtler ne istiyorlar? Eyalet mi, özerklik mi? Benim, çatışmanın en koyu olduğu zamanda, 1995'te yaptığım araştırmada Kürtlerin yüzde 12'si PKK'nın peşinde ayrı bir devlet istiyordu. Bugün yüzde 5-6'ya düştü bu. Kürtler dışarı gitmek istemiyorlar, içeri girmek istiyorlar. Yani sistemin eşit, saygın, yasal hakları bireysel olarak tanınmış bir topluluğu olmak istiyorlar. Bu onlardan esirgendi. Türkiye'nin bu tarafı bunu bilmiyor. Şırnak'ta bir kurtarılmış bölge yaratmak istediler. Halk katılmadı buna.
SORUN OSMANLI'DA BAŞLADI
- Osmanlı 1860'da eyalet sisteminden herşeyin merkezden yönetileceği vilayet sistemine geçmiş ve sorunlar başlamıştır. Türkiye'de cumhuriyetten sonra sadece merkezden yönetim değil, herkesin kim olacağı, nasıl düşüneceği, nasıl giyineceği neye inanacağı merkezden dikte edilmeye başladığında bu ülke maalesef içeride ayrıştı ve birbiriyle çatıştı.
SPORDA ŞİDDET
- Her maçta şiddet olayları görüyoruz. Savaş aletleriyle gidiyorlar maça. Söylemlere bakıyorsunuz, ölmeye geldik diyorlar. Spor bir yarışmadır. Ama yarışma kültürünün olmadığı biryerde birinin diğeri üzerine üstünlük kurmak ve onu saf dışı bırakmak gibi bir alışkanlık sözkonusuysa şiddet muhakkak o ilişkinin içine girer. Ve şiddet bir egemenlik kurma aracıdır, yarışma aracı değil. Maalesef bizim toplumumuz bir yarışma toplumu değil. Yani daha iyi olarak öne geçmek değil, rakibi saf dışı bırakarak öne geçmek. Toplumsal kültürümüzde de böyle. Nerede bir karşılaşma varsa karşılaşmanın taraflarını bırakın, izleyiciler birbirleriyle kavgaya tutuşuyorlar. Bizden hep ülkemiz için ölmemiz istenir. Düşün, yarat, bul, keşfet diyen oldu mu?
- Biz üniversitede öğrencileri toplumu yönetmek için yetiştiriyoruz. Ama üniversite kendi rektörünü seçemiyor. Herşey bir büyük biraderin yöentimine sokulmuş. Böyle bir yerden yarışma kültürü çıkmaz. O yüzden maçlar kavgayla biter ve insanlar birbirini öldürür.
Prof. Dr. Mehmet Altan - Akademisyen-Yazar
HİÇ ZAFİYET YOK HEP DÜŞMAN VAR
- Türkiye birkaç sene önce Suriye ile İsrail arasında arabulucuydu. O noktadan gele gele kendi ülkemizi koruyamayacak kadar bu işin içine dahil hale geldik.
- Devlet halkının can güvenliğini korumak için vardır. O yüzden ben bu işlere önce dışarıdan bakmak, bir suçlu aramak yerine buradaki devlet zafiyeti ne diye bakmayı tercih ederim.
- Türkiye'nin can güvenliği konusundaki zafiyetleri bir anda unutulabiliyor. Mesela Afyonkarahisar'daki cephanelik patlaması ne oldu? Aynı zamanda Uludere var. Başka ülkenin çocuklarına sahip çıktığı zaman, ona sormazlar mı Uludere'de, Afyon'da ölen çocuk değil mi? diye. Suriye'nin düşürdüğü uçakta şehit olan iki pilotumuzun otopsi sonuçları yok henüz. İş kazalarını hiç saymıyorum bile. Ankara'nın en klasik tarzı, yönetimi eleştirmeden hep bir düşman aramaktır. Peki siz ne yaptınız? Hiç zafiyet yok ama bir düşman var. Bir ülkede zafiyetten dolayı, 50 kişi öldüğü vakit, orada siyasi kadro istifa eder. Bizde kendileri dışında suçlu arayarak işi rahatlatıyorlar. Ama halkın da denetimi yok.
- Başkasının meselesina, hukuk vs. yok sayarak, anayasal suç işleyecek kadar müdahil olup, ötekileştirme üzerinden iç ve dış siyaset yürüttüğün vakit, bunun faturası muhakkak geri dönüyor ve boş yere insanlarımızı öldürtüyoruz. Bunun bir demokratik hesabını sormamız gerek.
TÜRKÜM, MÜSLÜMANIM, SÜNNİYİM...
- Bizim dış politikamız yeni çağın, küreselleşmenin dış politikası olarak ortaya çıkmadı. Türküm, Müslümanım, Sunniyim algısını dış politikada da fazlasıyla uygular hale geldik. Sonunda bu ötekileştirme ister istemez bizim içimizde de sorun olarak duran çözülmemiş ötekileştirmeleri tetikledi.
BU SORUN OSMANLI'DAN MİRAS
- Osmanlı Yavuz Sultan Selim döneminde Kürdistan beyleriyle, toprak bütünlüğüne uymayan bir anlaşma yapıyor. Kürt sorunu o zamanlardan başlayıp gelen bir sorun. Osmanlı'dan da miras Cumhuriyet döneminde de çözülemiyor.
HEPİMİZ HUKUK KARDEŞİYİZ
- Geçen gün Başbakan, 'Hepimiz din kardeşiyiz' diyordu. Söylenmesi gereken şudur, herkes hukuk kardeşidir. Bu ülkede bir tane gayrimüslim kaymakam yok.
SINIRLAR DEĞİŞEBİLİR
- Biz 50 yıl daha Ortadoğu'yu konuşmaya devam edeceğiz. Türkiye'de dahil bölgede sınırlar değişebilir.
BARIŞIN KALICI OLMASI İÇİN SİSTEM DEMOKRATİKLEŞMELİ
- Bizde anadilimi konuşup konuşmayacağıma, nerede ibadet edeceğime, mezhebimi ne şekilde ifade ettiğime devlet karar veriyor. Siz insanın doğumdan ölüme kadar devredilemez haklarını tanımadığınız vakit, gerçek bir demokratik hukuk devleti olmaktan uzaklaşır.
- Bu barışın kalıcı olması lazım. Bunun için de sistemin demokratikleşmesi gerek.
EN ÖNEMLİ KONU ABD İLE AVRUPA ARASINDAKİ TİCARET ANLAŞMASI
- Başbakan'ın Amerika gezisindeki konulardan ziyade Türkiye'nin yakın geleceğini belirleyecek olan bir gelişme var; ABD ile Avrupa Birliği arasındaki ticaret anlaşması görüşmeleri aslında yeni Avrupa'yı tanımlıyor, Atlantik'in iki kıyısındaki batıyı yeniden şekillendiriyor. Bu yeni çağın yeni dinamiğini şekillendirecek yapıya Türkiye dahil olabilir mi, olamaz mı?